BİDÜNYA GEZMECE

BİDÜNYA GEZMECE

24.04.2015

ORTA AVRUPA GEZİSİ - 2 ( DRESDEN )

3. GÜN - MASAL ŞEHRİ DRESDEN'DE BİR GÜN

Sabahleyin daha önceden aldığımız tren biletimiz ile Dresden'e doğru yola çıktık. Biletleri internette http://www.raileurope.com/  ve  http://www.thetrainline-europe.com/ sitelerinden alabilirsiniz. Yaklaşık 2 saatlik bir yolculukla Dresden tren istasyonunda iniyoruz. 



Şehre adımınızı atar atmaz, küçük ve sıcak bir masal şehri sizi karşılıyor. Dresden, Elbe Nehrinin kenarında kurulmuş. Saksonya’nın da başkenti olan bu şehre, ''Elbe’nin Floransa’sı'' da deniyor. Şehir barok stili yapılarıyla August döneminin ihtişamını gösteriyor. II.Dünya Savaşı’nın son günlerinde ABD ve İngiltere tarafından yoğun bir şekilde bombalanarak yanan ve taş taş üstünde bırakılmayacak şekilde harabeye çevrilen şehir, aslına sadık kalınarak yeniden inşa edilmiş. Öyle ki şehrin tamamen yıkıldığı bilinmese binaların yüzyıllar öncesinden kaldığı zannedilir.



Altmarkt Meydanına geliyoruz. Karşımızda bu masal şehrinin masalsı bir fotoğraf karesi.


  
Eski kent kısmındaki meydanda şehrin simgesi olmuş pekçok yapı mevcut.







Kreuzkirche, eski şehirde yer alıyor. Kilisenin 92 metre bir kulesi var ve halka açık. Tepesindeki kuleden şehri seyredebilirsiniz.




Bu yapılardan birisi de barok stildeki, kum taşından yapılan kubbeli, Protestan Kilisesi Frauenkirche (Kadınlar Kilisesi). Kilisenin önünde Protestan Mezhebinin kurucusu Martin Luther'in heykeli bulunuyor. Bombardımanda yaklaşık 300 kişi kiliseye sığınmış, ama atılan bombalara bir süre sonra kilise de dayanamamış. Sığınanlar kaçarak kurtulmayı başarmışlar ama kilise harap olmuş. Yıkılan kilise, 1993'de halkın bağışları ile yeniden inşa edilmeye başlanmış ve eski haline getirilerek 2009’da kullanıma açılmış. Kilisenin bir kısmı yıkılmamış kalıntılardan oluşuyor ve bombardımanın izlerini hala taşıyor.






Ve Dresden sokakları,





August Köprüsü, şehrin iki kıyısını birbirine bağlıyor.


Karşı kıyıdan görüntüler.


Brühl Terrace, Dresden'in en popüler yerlerinden birisi. Teras denilince yüksek tepeler aklınıza gelmesin, birkaç merdivenli bir manzara seyir mekanı. Kraliyet Sanat Akademisinin de bulunduğu, en güzel Dresden şehir manzarasını görebileceğiniz bir seyir terası.









Şehrin simgesi olan yapılardan bir diğeri ise katolik kilisesi olan Hofkirche. Üzerinde 78 adet heykel var. Önünde ise Kral August'un heykeli bulunuyor. Saksonya kralı Güçlü August Polonya kralı olmak için katolik olmuş. Bu kilise ise onun oğlu tarafından yaptırılmış. Güçlü August’un kalbini bu kiliseye gömmüşler, naaşı ise Varşova da gömülüymüş. August, o döneme göre oldukça iriyarı biriymiş, atnalını eliyle ikiye ayırabilecek kadar da kuvvetliymiş ve o zamanlar Osmanlılar ona ''nalkıran'' derlermiş.





Dresden’in en önemli yapılarından biri de Zwinger sarayı. Zwinger'in anlamı iki sur arasında demekmiş. İçinde galeriler ve köşkler de var. Girişde Tiyatro Meydanı ve farklı bir yapıya sahip Semperoper bulunuyor. Bina dünyanın en eski opera binasıymış.









Semperoper Opera Binası da bombardımandan sonra yeniden inşa edilmiş. Önünde Sakson Kralı olan Kral John'un atlı heykeli var.




Köşeyi döndüğünüzde karşınıza diğer bir muhteşem eser Fürstenzug çıkıyor. 101m uzunluğunda ve 10m genişliğinde olan eser 25.000 Meissner porseleni kullanılarak yapılmış. 1200 - 1800'lü yıllardaki Saksonya asilzadelerinden 35 aile atlar üzerinde resmedilmiş. Duvar üzerinde toplam 93 kişi tasviri bulunuyor. Dönemin çağdaş kıyafetlerinin de resmedildiği duvarda, sanki Dresden tarihi resmi geçit yapıyor gibi tasvirlenmiş.










Ve Dresden'deki son dakikalarımız, daha fazla kalıp bu şehrin keyfini sürmek isterdik ama zamanımız kısıtlı maalesef. 



Prag trenine binmek için istasyona doğru hızla geçtik, kaçırmadan binelim ki gece Prag'da olalım. Hoşçakal masal şehri, tekrar gelmek üzere.

22.04.2015

ORTA AVRUPA GEZİSİ - 1 ( HAZIRLIKLAR - BERLİN )

GEZİNİN HAZIRLIKLARI



Geçen sene sömestr tatiline denk getirerek, iki oğlumun da katılımını sağlayınca, Orta Avrupa gezisini ailece yapmayı planladık. Aslında ben Prag’ı çok görmek istiyordum, ama Prag’a uçak biletleri  çok pahalı olunca Berlin üzerinden gitmek istedik ve etrafındaki şehirleri de ekleyince ortaya bu gezi çıktı ve çok da iyi oldu. Havalar buraya kıyasla çok daha soğuk olmasına karşın oraları karlar altında gezmek ayrı bir keyif verdi.

Yine ilk önce, gidiş ve dönüş uçuşumuzu nereden yapacağımızı www.skyscanner.com sitesini kullanarak ve değişik versiyonlarla çalışınca Pegasus Havayollarının Sabiha Gökçen’den 23:25 Berlin gidiş, Viyana’dan da 14:05 Sabiha Gökçen dönüş biletlerini alarak netleştik. Diğer şehir geçişlerini tren ve otobüsle yapmak daha uygun ve ekonomik gözüktü. Durum böyle olunca, hangi şehirde kaç gün kalacağımızı belirleyip, biletleri de erkenden almamız gerekiyordu. Biz de öyle yaptık.


Berlin’den Dresden’e ve Dresden’den Prag’a geçişimizi trenle yapacaktık, bunun için de tren biletlerimizi  www.raileurope.com  sitesinden aldık. Diğer şehirlere otobüs geçişlerimiz için otobüs biletlerimizi ise www.eurolines.com sitesinin ülkesine göre olan sitelerinden aldık. Erkenden ve internet üzerinden online alımlarda promosyonları ve ekonomi biletlerini seçince geçişler daha ekonomik oldu. Konaklamalar için ise, yine www.booking com.  ve www.hostelbookers.com sitelerini kullanarak, metro ve gezilecek yerlere yürüme mesafesindeki merkezi yerlerde, yüksek memnuniyet puanı almış ve ekonomik olan yerleri tercih ettik.

Bu durumda alınmış biletler ve yapılan konaklama rezervasyonlarıyla netleşen gezimizin rotası şöyle şekillendi;

İstanbul à Berlin à Dresden à Prag à Bratislava à Budapeşte à Viyana à İstanbul




1.GÜN - BERLİN

Sabiha Gökçen’den 23:25 uçuşuyla Berlin Schönefeld Havaalanına indik.  Bu havaalanı merkezin oldukça dışında uzak bir havaalanı. Pasaport geçişi, bavul bekleme derken, havaalanı otobüsü ve metro ile Berlin’in merkezi yeri olan Mitte bölgesinde Oranienburger Straße’deki kalacağımız yere saat 04:00 gibi ancak gelebildik. Doğal olarak hemen yattık ve birkaç saat uyuduk.

Almanya’nın başkenti olan Berlin, ''bataklık'' anlamına geliyor. Daha önceden Prusya’ya da başkentlik yapan şehir, 1989’da Berlin Duvarının yıkılmasından sonra yeniden doğmuş ve yaşamaya başlamış. Gerek kültürel imkanları, gerekse gece hayatı ve festivalleriyle keyif verici bir şehir. Spree Nehri ve Havel Nehri’nin birleştiği yerde olan şehrin her tarafı kanallar ve köprülerle dolu. Spree Nehri üzerinde tekne gezileri de yapılıyor. Bu arada Berlin, Almanya’nın en yeşil kentiymiş ve Venedik’ten daha fazla köprüye, Amsterdam’dan daha fazla kanala sahipmiş.





Bizim de kaldığımız ve eskiden Yahudi mahallesi olan Mitte bölgesi, şehrin en hareketli, merkezi ve popüler kısmı. Zaten Mitte de, anlam olarak ''orta, merkez'' anlamına geliyor.Biraz dinlenip kahvaltı da yaptıktan sonra sıkı sıkı giyinip, karlı sokaklara çıktık.




Oranienburger Strasse Synagogue - Neue Sinagogu ( Yeni Sinagog ) kaldığımız yere yürüme mesafesindeydi. Sinagog, Yahudi cemaatinin ana sinagogu ve Magribi stiliyle El Hamra Sarayına benziyor. 19. yüzyılın ikinci yarısının da önemli mimari eserlerindendir. Oranienburger Straße'ye bakan sinagogun ön yüzü üzerinde renkli cam tuğlalarla zengin bir şekilde süslenmiştir. Sinagogun altın kaplama kirişli kubbesi göz alıyor. 3000 koltuklu bu sinagog Almanya'da zamanının en büyük sinagoguymuş.







Önce Pariser Meydanı’na ( Pariser Platz ) geçtik, daha önceden adı Viereck olan meydan, Prusya kuvvetlerinin Paris’i işgal etmesi ve Napolyon’u yenmesinin anısına değiştirilerek Pariser adını almış. 


Biz de buradaki  Berlin’in sembollerinden olan Brandenburg Kapısı’na ( Brandenburger Tor ) geldik. Brandenburg Kapısı , altı giriş kapısına ve altı çıkış kapısına sahipmiş. Sütunlar, toplam beş yol oluşturup, vatandaşların sadece dıştaki iki kapıyı kullanma hakları varmış. Ortadaki yol ise kraliyete ve önemli trafik geçişlerine ayrılmış. Kapı, en üstünde buluan ( Quadriga) dört atlı arabası heykeli ile çok heybetli duruyor. Heykelde, Roma’nın Zafer Tanrıçası Victoria, dört atlı bir savaş arabasını sürüyor.

1806'dan sonra, Napolyon, Prusya'yı yenince Quadriga'yı yerinden söktürüp ve Paris'e götürmüş. 1814 yılında Prusyalı General Ernst von Pfuel Napolyon'u yenip Paris'i ele geçirince Quadriga'yı geri almış ve Berlin'e geri getirmiş. Quadriga'daki zeytin dalı da,demir Haç ile değiştirilmiş. Şehrin en önemli sembollerinden olan kapı şehrin bölünmesinin ve yeniden birleşmesinin sembolü.  1961 yılına kadar Doğu ve Batı Berlin’dekiler bu kapıdan rahatça geçerken, Berlin Duvarının dikilmesiyle bağlantı kesilmiş. O zamanlar Berlin’in bölünmüşlük sembolü olan kapı, duvarın yıkılmasıyla birleşmenin ve özgürlüğün simgesi, dolayısıyla da Berlin’in sembolü olmuş. Kapının etrafında renkli kişiliklerine bürünenler, kendilerini ünlülere benzeten kişiler var, bunlarla küçük bir ücret karşılığı fotoğraf çektirebilirsiniz.





Brandenburg Kapısı’na 1km kadar uzaklıkta Zafer Anıtı ( Siegessaule ) var. 1939 yılında anıtın yeri değiştirilip şimdiki yerine koyulmuş. Prusya’nın Danimarka’ya karşı kazandığı zaferi simgeleyen anıt 70m yüksekliğinde ve tepesinde küçük bir teras var. En tepede ise bütün ihtişamıyla 8,3m yüksekliğinde ve 35 ton ağırlığında olan Zafer Tanrıçası Victoria’nın bronzdan yapılmış heykeli bulunuyor.









Buradan da Postdamer Platz'a geçtik.




Berlin’de gezerken her yerden görebildiğimiz ve yönümüzü bulmamıza yardımcı olan Televizyon Kulesi ( Fernsehturm) Alexanderplatz civarında yer alıyor. Biz seyredemedik ama, 368m olan kuleden şehri seyredebilirsiniz. Hemen yakınındaki Berliner Dom ( Berlin Katedrali ).





Berliner Dom ( Berlin Katedrali ), Protestanlara ait  barok stilde bir katedral, ama içinde hiçbir zaman piskopos yaşamadığı için gerçek anlamda bir katedral değil.







Parlamento Binası ( Reichstag ), Berlin’in en ünlü binalarından ve halen Alman Parlamentosuna da evsahipliği yapıyor. Binanın tepesindeki cam kubbeden manzarayı izlemek ve çıkmak için önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor.



Parlamento Binasından çıkıldığında, yol boyunca devam edince önümüze Savaş Anıtı ( Soviet War Memoria ) çıkıyor . Sovyetler, 2.Dünya Savaşının sona ermesinin ardından Berlin Savaşında hayatını kaybeden 80.000 Kızıl Ordu askerini anmak için 3 savaş anıtı dikiyor. Bu anıtlar aynı zamanda askerlerin gömüldükleri mezarlıklar. Buradaki  zafer anıtı,  Berlin'in İngiltere hakimiyetindeki bölgesinde yapılan 1945'deki savaşta hayatını kaybeden 5.000  Kızıl Ordu askerini anmak için yapılan son savaş anıtı.                                    




Böylece Berlin'deki ilk günümüzde çok dolaşınca oldukça yorulduk, biraz dinlendikten sonra akşam tekrar dışarı çıktık. Berlin'in sembolü olan ayıyı görünce bir kare fotoğraf almamak olmazdı. Gece sokakları biraz arşınlayalım dedik,soğuk da sanki biraz kırılmış gibiydi. Sonrada herkesin elinde biraları görünce  pek canımız çekti ve tabii ki almadan yapamadık. Yarın Berlin'i gezmeye devam edeceğiz.







2. GÜN - BERLİN'İ GEZMEYE DEVAM


Kahvaltı sonrası, yine Berlin sokaklarındayız. Bugün programda müzeler ve dün gezemediğimiz yerler var.





İnsan sağlık camiasından olunca dayanamıyor ve yol üzerinde tarihi dokusu bozulmamış hastaneyi görünce hemen kareliyor.



Bugünkü ilk durağımız, Berlin Duvar Anıtı. Doğu ve Batı Almanya’yı ayırmak için, Doğu Almanya Meclisinin kararıyla bir gecede örülen ve 46 km uzunluğunda olan duvardır. 9 Kasım 1989’da duvarın kaldırılma kararıyla yıkılması büyük sevinç yarattı. Duvarın bazı kesitleri anıtsal olarak yerinde duruyor. Duvarın parçalarının bir kısmı açık hava müzesi halinde sergileniyor.






Französischer Dom (Fransız Katedrali), kilise binasının hemen bitişiğine kiliseye ismini kazandıran kubbeli kule inşa edilmiş. Kule teknik olarak kilisenin bir parçası değil. Kilise ile kule arasında bir geçiş yok, çünkü iki yapının arazi sahipleri farklıymış. Bu kilisenin içinde de bir psikopos yaşamadığından gerçek bir katedral değil. Ziyaretçilere açık olan kubbeli kule, Berlin'in panaromik bir manzarasını sunmaktadır.








Altes Museum ( Eski Müze ), Prusya Kraliyet Ailesinin sanat koleksiyonunu sergilemek amaçlı inşa edilmiş ve de 1845 yılına kadar Kraliyet Müzesi olarak adlandırılmış.




Bode Müzesi, Müzeler Adası denilen bölgede bulunan ve tarihi koruma altında olan bir binadadır. Müze 1904 yılında tamamlanmıştır. Orijinal olarak Kaiser-Friedrich-Müzesi olarak kurulsa da daha sonra Wilhelm von Belde'nin onuruna bu isim değiştirilmiştir. 1997'de bakım için kapanan müze 2006 yılında yeniden açılmış.





Müzeler Adasındaki , Palace Bridge üzerindeki heykeller tarihi yapılarla tam bir uyum içinde. Köprü yürüyerek geçildiğinde Alman Tarih Müzesi'ne ( Deutsches Historisches Museum ) geliniyor.





Savaş ve şiddet kurbanlarına ithafen yapılan heykel...

Ve Bergama Müzesi ( Pergamon Museum ), Berlin’in en meşhur müzesidir. Alman arkeologlar tarafından Bergama’dan alınıp getirilen Zeus Altarı ve Babil’in İştar Kapısı burada sergileniyor.



Kaiser  Wilhelm Kilisesi ( Kaiser  Wilhelm Gedachtnis Kirche ), Berlin’in en önemli sembollerinden birisi. ( Kaiser Wilhelm II tarafından 1905’de yaptırılmış. Savaşta büyük hasar gören kilisenin onarımı 18 yıl sürmüş ve 1933’de tamamlanmış. Kilise içinde muhteşem bir org bulunuyor.


Bugün Berlin'de son günümüzdü. Bu şehirden çok keyif aldık ve yetmedi, ama günümüz sınırlı maalesef. Gece dışarı çıktınca bir barda oturup değişik Berlin biralarının tadına baktık. Yarın sabahtan da trenle Dresden'e geçeceğiz.