GEZİNİN HAZIRLIKLARI
Geçen sene sömestr tatiline denk getirerek, iki oğlumun da katılımını
sağlayınca, Orta Avrupa gezisini ailece yapmayı planladık. Aslında ben Prag’ı
çok görmek istiyordum, ama Prag’a uçak biletleri çok pahalı olunca Berlin üzerinden gitmek
istedik ve etrafındaki şehirleri de ekleyince ortaya bu gezi çıktı ve çok da
iyi oldu. Havalar buraya kıyasla çok daha soğuk olmasına karşın oraları karlar
altında gezmek ayrı bir keyif verdi.
Yine ilk önce, gidiş ve dönüş uçuşumuzu nereden yapacağımızı www.skyscanner.com sitesini kullanarak ve değişik
versiyonlarla çalışınca Pegasus Havayollarının Sabiha Gökçen’den 23:25 Berlin
gidiş, Viyana’dan da 14:05 Sabiha Gökçen dönüş biletlerini alarak netleştik.
Diğer şehir geçişlerini tren ve otobüsle yapmak daha uygun ve ekonomik gözüktü.
Durum böyle olunca, hangi şehirde kaç gün kalacağımızı belirleyip, biletleri de
erkenden almamız gerekiyordu. Biz de öyle yaptık.
Berlin’den Dresden’e ve Dresden’den Prag’a geçişimizi trenle
yapacaktık, bunun için de tren biletlerimizi
www.raileurope.com sitesinden aldık. Diğer şehirlere
otobüs geçişlerimiz için otobüs biletlerimizi ise www.eurolines.com
sitesinin ülkesine göre olan sitelerinden aldık. Erkenden ve internet
üzerinden online alımlarda promosyonları ve ekonomi biletlerini seçince
geçişler daha ekonomik oldu. Konaklamalar için ise, yine www.booking com. ve
www.hostelbookers.com sitelerini kullanarak,
metro ve gezilecek yerlere yürüme mesafesindeki merkezi yerlerde, yüksek
memnuniyet puanı almış ve ekonomik olan yerleri tercih ettik.
Bu durumda alınmış biletler ve yapılan konaklama
rezervasyonlarıyla netleşen gezimizin rotası şöyle şekillendi;
İstanbul à
Berlin à
Dresden à
Prag à Bratislava
à Budapeşte à Viyana à İstanbul
1.GÜN - BERLİN
Sabiha Gökçen’den 23:25 uçuşuyla Berlin Schönefeld Havaalanına
indik. Bu havaalanı merkezin oldukça
dışında uzak bir havaalanı. Pasaport geçişi, bavul bekleme derken, havaalanı
otobüsü ve metro ile Berlin’in merkezi yeri olan Mitte bölgesinde Oranienburger
Straße’deki kalacağımız yere saat 04:00 gibi ancak gelebildik. Doğal olarak
hemen yattık ve birkaç saat uyuduk.
Almanya’nın başkenti olan Berlin, ''bataklık'' anlamına
geliyor. Daha önceden Prusya’ya da başkentlik yapan şehir, 1989’da Berlin
Duvarının yıkılmasından sonra yeniden doğmuş ve yaşamaya başlamış. Gerek
kültürel imkanları, gerekse gece hayatı ve festivalleriyle keyif verici bir
şehir. Spree Nehri ve Havel Nehri’nin
birleştiği yerde olan şehrin her tarafı kanallar ve köprülerle dolu. Spree
Nehri üzerinde tekne gezileri de yapılıyor. Bu arada Berlin, Almanya’nın en
yeşil kentiymiş ve Venedik’ten daha fazla köprüye, Amsterdam’dan daha fazla
kanala sahipmiş.
Bizim de kaldığımız ve eskiden Yahudi mahallesi olan Mitte bölgesi, şehrin en hareketli,
merkezi ve popüler kısmı. Zaten Mitte de, anlam olarak ''orta, merkez'' anlamına geliyor.Biraz dinlenip kahvaltı da yaptıktan sonra sıkı sıkı
giyinip, karlı sokaklara çıktık.
Oranienburger Strasse Synagogue - Neue Sinagogu ( Yeni
Sinagog ) kaldığımız yere yürüme mesafesindeydi. Sinagog, Yahudi cemaatinin ana
sinagogu ve Magribi stiliyle El Hamra Sarayına benziyor. 19. yüzyılın ikinci yarısının
da önemli mimari eserlerindendir. Oranienburger Straße'ye bakan sinagogun ön
yüzü üzerinde renkli cam tuğlalarla zengin bir şekilde süslenmiştir. Sinagogun
altın kaplama kirişli kubbesi göz alıyor. 3000 koltuklu bu sinagog Almanya'da
zamanının en büyük sinagoguymuş.
Önce Pariser Meydanı’na
( Pariser Platz ) geçtik, daha
önceden adı Viereck olan meydan, Prusya kuvvetlerinin Paris’i işgal etmesi ve Napolyon’u
yenmesinin anısına değiştirilerek Pariser adını almış.
Biz de buradaki
Berlin’in sembollerinden olan Brandenburg Kapısı’na ( Brandenburger Tor
) geldik. Brandenburg Kapısı , altı giriş kapısına ve altı çıkış kapısına
sahipmiş. Sütunlar, toplam beş yol oluşturup, vatandaşların sadece dıştaki iki
kapıyı kullanma hakları varmış. Ortadaki yol ise kraliyete ve önemli trafik
geçişlerine ayrılmış. Kapı, en üstünde buluan ( Quadriga) dört atlı arabası heykeli
ile çok heybetli duruyor. Heykelde, Roma’nın Zafer Tanrıçası Victoria, dört
atlı bir savaş arabasını sürüyor.
1806'dan sonra, Napolyon, Prusya'yı yenince Quadriga'yı
yerinden söktürüp ve Paris'e götürmüş. 1814 yılında Prusyalı General Ernst von
Pfuel Napolyon'u yenip Paris'i ele geçirince Quadriga'yı geri almış ve Berlin'e
geri getirmiş. Quadriga'daki zeytin dalı da,demir Haç ile değiştirilmiş. Şehrin
en önemli sembollerinden olan kapı şehrin bölünmesinin ve yeniden birleşmesinin
sembolü. 1961 yılına kadar Doğu ve Batı
Berlin’dekiler bu kapıdan rahatça geçerken, Berlin Duvarının dikilmesiyle
bağlantı kesilmiş. O zamanlar Berlin’in bölünmüşlük sembolü olan kapı, duvarın
yıkılmasıyla birleşmenin ve özgürlüğün simgesi, dolayısıyla da Berlin’in
sembolü olmuş. Kapının etrafında renkli kişiliklerine bürünenler, kendilerini
ünlülere benzeten kişiler var, bunlarla küçük bir ücret karşılığı fotoğraf
çektirebilirsiniz.
Brandenburg Kapısı’na 1km kadar uzaklıkta Zafer Anıtı ( Siegessaule ) var. 1939 yılında anıtın yeri değiştirilip şimdiki yerine koyulmuş. Prusya’nın Danimarka’ya karşı kazandığı zaferi simgeleyen anıt 70m yüksekliğinde ve tepesinde küçük bir teras var. En tepede ise bütün ihtişamıyla 8,3m yüksekliğinde ve 35 ton ağırlığında olan Zafer Tanrıçası Victoria’nın bronzdan yapılmış heykeli bulunuyor.
Buradan da Postdamer Platz'a geçtik.
Berlin’de gezerken her yerden görebildiğimiz ve yönümüzü
bulmamıza yardımcı olan Televizyon
Kulesi ( Fernsehturm) Alexanderplatz
civarında yer alıyor. Biz seyredemedik ama, 368m olan kuleden şehri
seyredebilirsiniz. Hemen yakınındaki Berliner Dom ( Berlin Katedrali ).
Berliner Dom ( Berlin Katedrali ), Protestanlara ait barok stilde bir katedral, ama içinde hiçbir zaman piskopos yaşamadığı için gerçek anlamda bir katedral değil.
Parlamento Binası ( Reichstag ), Berlin’in en ünlü binalarından ve halen Alman Parlamentosuna da evsahipliği yapıyor. Binanın tepesindeki cam kubbeden manzarayı izlemek ve çıkmak için önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor.
Parlamento Binasından çıkıldığında, yol boyunca devam edince önümüze Savaş Anıtı ( Soviet War Memoria ) çıkıyor . Sovyetler, 2.Dünya Savaşının sona ermesinin ardından Berlin Savaşında hayatını kaybeden 80.000 Kızıl Ordu askerini anmak için 3 savaş anıtı dikiyor. Bu anıtlar aynı zamanda askerlerin gömüldükleri mezarlıklar. Buradaki zafer anıtı, Berlin'in İngiltere hakimiyetindeki bölgesinde yapılan 1945'deki savaşta hayatını kaybeden 5.000 Kızıl Ordu askerini anmak için yapılan son savaş anıtı.
Böylece Berlin'deki ilk günümüzde çok dolaşınca oldukça yorulduk, biraz dinlendikten sonra akşam tekrar dışarı çıktık. Berlin'in sembolü olan ayıyı görünce bir kare fotoğraf almamak olmazdı. Gece sokakları biraz arşınlayalım dedik,soğuk da sanki biraz kırılmış gibiydi. Sonrada herkesin elinde biraları görünce pek canımız çekti ve tabii ki almadan yapamadık. Yarın Berlin'i gezmeye devam edeceğiz.
2. GÜN - BERLİN'İ GEZMEYE DEVAM
Kahvaltı sonrası, yine Berlin sokaklarındayız. Bugün programda müzeler ve dün gezemediğimiz yerler var.
İnsan sağlık camiasından olunca dayanamıyor ve yol üzerinde tarihi dokusu bozulmamış hastaneyi görünce hemen kareliyor.
Bugünkü ilk durağımız, Berlin Duvar Anıtı. Doğu ve Batı Almanya’yı ayırmak için, Doğu Almanya Meclisinin kararıyla bir gecede örülen ve 46 km uzunluğunda olan duvardır. 9 Kasım 1989’da duvarın kaldırılma kararıyla yıkılması büyük sevinç yarattı. Duvarın bazı kesitleri anıtsal olarak yerinde duruyor. Duvarın parçalarının bir kısmı açık hava müzesi halinde sergileniyor.
Französischer Dom (Fransız Katedrali), kilise binasının
hemen bitişiğine kiliseye ismini kazandıran kubbeli kule inşa edilmiş. Kule
teknik olarak kilisenin bir parçası değil. Kilise ile kule arasında bir geçiş
yok, çünkü iki yapının arazi sahipleri farklıymış. Bu kilisenin içinde de bir
psikopos yaşamadığından gerçek bir katedral değil. Ziyaretçilere açık olan
kubbeli kule, Berlin'in panaromik bir manzarasını sunmaktadır.
Altes Museum ( Eski Müze ), Prusya Kraliyet Ailesinin sanat
koleksiyonunu sergilemek amaçlı inşa edilmiş ve de 1845 yılına kadar Kraliyet
Müzesi olarak adlandırılmış.
Bode Müzesi, Müzeler Adası denilen bölgede bulunan ve tarihi
koruma altında olan bir binadadır. Müze 1904 yılında tamamlanmıştır. Orijinal
olarak Kaiser-Friedrich-Müzesi olarak kurulsa da daha sonra Wilhelm von
Belde'nin onuruna bu isim değiştirilmiştir. 1997'de bakım için kapanan müze
2006 yılında yeniden açılmış.
Müzeler Adasındaki , Palace Bridge üzerindeki heykeller tarihi yapılarla tam bir uyum içinde. Köprü yürüyerek geçildiğinde Alman Tarih Müzesi'ne ( Deutsches Historisches Museum ) geliniyor.
Savaş ve şiddet kurbanlarına ithafen yapılan heykel...
Ve Bergama Müzesi ( Pergamon Museum ), Berlin’in en meşhur müzesidir. Alman arkeologlar tarafından Bergama’dan alınıp getirilen Zeus Altarı ve Babil’in İştar Kapısı burada sergileniyor.
Kaiser Wilhelm Kilisesi ( Kaiser Wilhelm Gedachtnis Kirche ), Berlin’in en önemli sembollerinden birisi. ( Kaiser Wilhelm II tarafından 1905’de yaptırılmış. Savaşta büyük hasar gören kilisenin onarımı 18 yıl sürmüş ve 1933’de tamamlanmış. Kilise içinde muhteşem bir org bulunuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder